20 Kasım 2024 Çarşamba

DÜŞLER ARASINDA

Saatlerce düşünüyorum,
Zihnimde dönen düşünceler bir rüzgar gibi.
Bazen kayboluyor, bazen yol gösteriyor,
Her an bir belirsizlik ama umut dolu.

Gecenin hüznü sarmış bedenleri,
Yavaşça çekiliyor, yerini sessizliğe bırakıyor.
Bir rüya görmek kadar heyecanlı,
Bazen uyanmak istemediğim bir düş gibi.

Sonbaharın sarı yaprakları düşerken,
Toprağa karışan her bir hatıra.
Zamanla birlikte kaybolan anlar,
Ama her kayıp, yeni bir başlangıçtır aslında.

Tomurcuk yağmur damlaları gibi,
Yeni umutlar büyür her damla ile.
Bazen yol uzun, bazen karanlık,
Ama her yağmur sonrası güneş doğar,
Ve her doğan güneşle yeni bir gün başlar

ÇİÇEK KOKULARI


Çiçek kokuları kaplamış bedenini,
Doyulmayan hislerin eşiğinde gezinir ruhun.
Düşüncelerinde büyür, bir dünya kurarsın,
Hayallerinde ona bir ev inşa edersin.

Koparmaya kıyamazsın,
Seyrine doyamazsın,
Her bir bakışı bir başka baharı müjdeler.
Yanında ister, kalbinde yaşatırsın,
Kelimeler yetmez onu tarif etmeye.

Geçilmez bir duvar örersin,
Gözlerden, ellerden uzak tutmak istersin.
Hiç kimse görmesin, bilmesin dersin,
Kıskanırsın...
Kendinden, hayattan, hatta yıldızlardan,
Gökyüzüne bile küser gibi olursun.

Bir nefes olur o, seni hayata bağlayan,
Bir ses olur, yüreğine yankılanan.
Korkarsın kaybetmekten, bir düş gibi uçup gitmesinden,
Ama çaresizce tutunursun düşlerine.

Her şeyde onu arar, izlerini sürersin,
Bulamazsan, hayalinde yeniden çizersin.
Geceler uzar, günler sensizleşir,
Her adımda onunla yürümek istersin.

Ve anlarsın, kalbinin sınırlarını aşmıştır,
Bir sevda değil artık bu, sonsuz bir evrendir.
Her an, her nefeste onunla var olmayı dilersin,
Bir ömür boyu değil, bir sonsuzluk istersin.

 

                                                       ONUR ÇALLI

  

TREN GARI 3.bölüm

Üçüncü Bölüm

Kapıların kapanmasıyla, trenin hızı hemen hissettirmeye başladı. Dışarıdaki manzara hızla silikleşirken, içimde bir boşluk beliriverdi. Bu boşluk, garın kalabalığının ardından sanki daha da derinleşmişti. Bir an, kendimi kaybolmuş gibi hissettim. Ne aradığımı bilmiyordum, neye doğru gittiğimi de. Ama yolculuk devam ediyordu, her şeyin hızla geçtiğini hissedebiliyordum.

Tren, monoton bir şekilde raylarda ilerlerken, içimdeki huzursuzluk büyüyordu. Koltuklar arası dar bir mesafede birkaç yolcu daha vardı. Bir kadın, pencereden dışarıya bakıyor, gözlerinde bir dalgınlık vardı. Her bir hareketi, bir şeyleri anlatıyordu ama ben o şeyi anlamak için çok geç kalmıştım. Yanındaki kadının sürekli telefonuna bakması, beni daha çok rahatsız etti. O kadar çok şey vardı ki düşünmem gereken. Ama hepsinin bir şekilde birbirine bağlı olduğunu hissediyordum. Ya da belki, bu his sadece bir hayal ürünüdür.

Trenin içindeki sessizlik, bazen öylesine boğucu oluyordu ki, kulaklarımda yalnızca kendi nefesimi duyuyordum. Herkes bir şeyle meşguldü ama kimse kimseye dokunmuyordu. Biri parmaklarını pencerenin camına sürtüyor, dışarıdaki karanlıkla oyun oynuyordu. Bir diğeri, derin düşünceler içinde kendi iç dünyasında kaybolmuştu. O kadının, elindeki kitabı defalarca çevirmesi dikkatimi çekti. Sayfalar arasında gidip geliyordu ama hiçbir kelimeyi okumuyordu. Kitap sadece bir meşgale, bir kaçış aracıydı belki de.

İçimden bir şeyler geçiyordu, ama ne? Zihnimin içinde yankı yapan seslere kulak verdim: "Nereye gidiyorsun? Neden bu kadar yalnızsın?" Ama bu sorulara cevabım yoktu. Sadece önümü görebiliyordum, trenin ilerlediği yolu. Sanki, hayatımda her şey sabit, her şey bir yoldan geçiyor gibiydi. Her anı, bir öncekinden hiç farklı değildi.

Birden, trenin hızı bir tık daha arttı. Koltuklar arasındaki boşluk daraldı, başım hafifçe yana kaydı. O anda, gözlerim rastlantısal bir şekilde diğer yolcuların gözlerine kaydı. Kadın, bir süre önce gözlerimi bulmuştu ama şimdi bakışlarımız kesişmedi. O kadının yüzü, bir yansıma gibi belirdi zihnimde. Kendimi onun yerine koymaya çalıştım. Ama neyi? Nedenini bilemediğim bir boşluk vardı. Kadın, çocuğa sarılarak kafasını eğdi. Arka sıradaki bir yolcu ise, saatine bakıp tekrar pencereye döndü. Herkesin bir yönü vardı, ama hiçbiri birbirini tanımıyordu. Bu yabancılaşma, beni daha da içine çekti.

Bir süre sonra, o kadının daha çok kaybolduğunu hissettim. Yavaşça yerinden kalktı, başını eğdi ve trende kayboldu. Gözlerim onun gidişini izledi. Hiçbir şey söylemedi, ama ben ne söylediğini duyabiliyordum. Bir zamanlar, ben de bir yolcu gibi kaybolmuştum. Kadın, sadece kısa bir iz bırakarak gitmişti. Bu iz, zihnimde derin bir yankı uyandırdı.

Tren, sabırla ilerliyordu. Arka sıradaki çocuk hala camı siliyor, elindeki parmakları camda bir iz bırakıyordu. Ve o iz, bana bir şeyler hatırlatıyordu. Sanki zamanın içinden bir parça, bir anı dönüp bana bakıyordu. Hızla değişen manzaralar, dışarıdaki bulanık görüntüler... Her şey birbiriyle örtüşüyordu.

Bir süre sonra, başka bir yolcu daha dikkatimi çekti. Ellerinde bir eski dergi vardı. Dergiyi açıp bir sayfa çevirdi. Bir an gözlerim dergiyi izledi ve dikkatle baktım. Ama gözlerim yakalamıştı, sanki derginin sayfaları bir anlam taşımıyordu. Belki de her sayfa bir kaybolmuş anıydı. Kafam karıştı. Her şey anlamını kaybetmiş gibiydi. Derginin arasına sıkıştırılmış eski bir fotoğraf, yavaşça yere düştü. Fotoğrafın kenarları kıvrılmıştı, bir zamanlar bir hikaye taşıyan anı şimdi boş bir görüntüye dönüşmüştü.

O an, trenin içinde bir tür ağırlık vardı. Bir şeyler yerini bulamamış gibiydi. Ne kadar yol alırsak alalım, aradığımız şey neydi? Nereye gitmemiz gerektiğini bilen yoktu. Tren ilerlerken, ruhumun içindeki boşluk daha da genişliyordu.

Bir süre sonra, kadın yanımdan geçti. Yavaşça, çekingen bir şekilde göz göze geldik. O an, yine bir şey hissediyordum. Onun da içsel bir kaybolmuşluk yaşadığını biliyordum. "Nereye gidiyorsunuz?" diye sordu. Cevap veremedim. Nereye gittiğimi, kendim bile bilmiyordum. Ama o kadın, bu kadar kısa bir süre içinde, benden bir parça, bir şey bırakmıştı. Gülümsedi, ama bu gülümseme kısa sürdü. Hızla uzaklaştı, sanki yalnızlığını alıp gitmişti. Herkes bir figür gibi kayboluyordu, ama ne için? Kim için?

Tren, bir başka istasyona yaklaştı. Birçok yolcu yeni yerlerine gitmek için kalktı. Ama ben oturuyordum. Ne de olsa, yolculuk kendini anlatmıştı. Geriye tek bir şey kalmıştı: Ne kadar daha kaybolmam gerektiğini düşünmek.

     ONUR ÇALLI

 

TREN GARI 2.bölüm

                                                               

                                                             İkinci Bölüm

O an yansımama bakarken, yıllardır kaçtığım gerçeğin tam karşımda olduğunu hissettim. O gözler... Yorgun, küskün ama bir o kadar tanıdık. Bu kadar uzun zamandır kendimden kaçtığımın farkına varmam bir anda oldu. Zaman durmuş gibiydi. Gürültülü tren garı sessizliğe bürünmüş, yalnızca içimdeki uğultu kalmıştı.

Etrafımda birileri koşuşturuyordu. Bavullar tekerlekleriyle taş zeminde sürükleniyor, yüksek sesli duyurular kulakları dolduruyordu. Ama bu karmaşanın içinde tek duyduğum, zihnimin bana bağırdığı cümleydi: "Ne zamandır kendine bakmıyorsun?"

Adımlarım beni istemsizce ilerideki çıkış kapısına doğru yönlendirdi. Yavaşça garın dışına çıktım. Hava soğuktu, ama derin bir nefes alıp ciğerlerimi doldurdum. Yıllardır içimde taşıdığım yük bir anda daha ağırlaşmış gibiydi. O adamın gözlerindeki acıyı hissediyordum, çünkü onun taşıdığı her şeyi ben de taşıyordum. İkimiz aynı kişiydik, ama sanki birbirimizden habersiz yaşamıştık.

Dışarıda eski bir bank vardı. Yorgunlukla kendimi oraya bıraktım. Bir süre etrafıma bakındım. İnsanlar gelip geçiyor, kimse kimseyi fark etmiyordu. Garın hemen yanında küçük bir çaycı vardı. Bir bardak çay alıp tekrar oturdum. Çayın buharı yüzüme vururken, hayatımda ilk kez kendi hikayemi düşünmeye başladım.

Kaç yıldır bu kadar yorgundum? Kaç zamandır bu kadar kaybolmuştum? Tren yolculuğunda rastladığım o adamla göz göze geldiğimde, aslında kim olduğumu anlamıştım. Kendimle yeniden tanışmanın zamanı gelmişti.

Gözlerimi kapattım. İçimdeki sesler hâlâ susmuyordu. "Bu kadar yükü neden taşıyorsun?" diye sordu. Bilmiyordum. Belki alışkanlıktı, belki de bırakmaya cesaretim yoktu. Ama artık bırakmam gerektiğini hissediyordum. O bankta otururken kendime bir söz verdim: Kaçmak yerine yüzleşeceğim.

Çay bardağı elimde soğumuştu. Kalktım, tekrar tren garına doğru yürüdüm. İçeri girdiğimde her şey biraz daha netleşmişti. Bu sefer yansımalara bakmadım, doğrudan panoya yöneldim. Bir tren seferi seçtim. Nereye gittiği umurumda değildi. Biliyordum ki yolculuğun asıl amacı gittiğin yer değil, bıraktığın yüklerden kurtulmaktı.

Ve o trenin beni bir yerlere değil, kendime götüreceğine inanıyordum.

 

TREN GARI

 

 Birinci Bölüm

 

Bazı kalpler vardır birbirine ait ve her daim birbirleri için atan öyle bir kalbe sevdalı yaşıyorum. Uzaktan uzağa seviyorum, önemli bir şairimizin dizelerinde söylediği gibi;

Kokunu alamadan

Boynuna sarılamadan

Sadece seviyorum

Elini tutmadan

Gözlerinde dalıp dalıp gitmeden

Şu üç günlük sevdalara inat

Serserice değil adam gibi seviyorum

 

Durumumuzu özetleyen ve bir o kadar da içimi acıtan dizeler bunlar,  başta kullandığım bir kelime  (ait)  işte ben her zaman ait hissettim. Kalemimin ucundun çıkan her mürekkep damlası buna şahit, sayfalarca biriktirdiğim yıllarım şahit, her günüm ve her gecem buna şahit. Her birimiz zamanın kumlarında savrulan ruhlardan ibaretiz. Tüm zamanımızı mutluluklar biriktiriyor, acılar biriktiriyor ve en büyüğü umutlar yeşertiyoruz o toz taneleri içinde. Aslında açız bütün ruhlar bir şeye aç gözü doymayanlarımız var, ve küçücük bir kırıntıda bile mutlu olanlar da var.

Beş yıl önde bir tren seyahatinde bir adamla tanışmıştım şans eseri, bilmiyorum sizde denk geldiniz mi, birine baktığınızda az çok nasıl biri ne durumda olduğunu sezersiniz ya bende baktığımda sezmiştim uzun zamandır yollarda olduğunu sırtında bir çanta, saçları dağınık ve bakımsız gözleri pencereden dışarıya bakıyor  ama manzarayı seyretmiyor sanki camın önünde birine bakar gibi bakıyordu. Kısa süre tespitlerimi yaptıktan sonra bende kendi dünyama döndüm, pek iç açıcı bir dönemim de değildim o sıralarda. Kaçıyordum tam olarak neyden kaçtığımı bilmeden kaçıyordum, yaklaşık  beş buçuk saatlik yolculuğun ardından tren yavaşlamaya başladı o anda camdan dışarıya baktım nerede olduğumu bilmiyordum istediğim de buydu aslında eşyalarımı aldım ve ayağa kalktım tekrardan camdan dışarıya bakacağım sırada yansımadan o adamla göz göze geldim. Kaybolmuş bir şekilde bakıyor gibiydi gözlerinde acı vardı saf bir acı vücudunun her yerini kaplamış yardım ister gibi baktığını hissettim ama nasıl yardım edeceğimi bilmiyordum. O an düşündüm kendine yararın dokunmuyor bu acıyla nasıl baş edeceksin dedim, trenden bilmediğim bir yere adım attım.

Trene tekrar baktığımda adamı göremedim, indiğini düşünerek etrafıma bakındım endişeyle sanki yakın bir dostumu gözüm arar gibi arıyordum bulamadım. Çıkışın nerede olduğunu bilmiyordum kalabalığın ilerlediği yöne doğru yavaş adımlarla yürüyordum bende, tren garlarını bilirsiniz kocaman kapıları olur kimisi büyük camlı kimisi küçük ve çok camlı. Bu tren garı büyük camlı olanından eski kapılar cilaları çatlamış ama sağlam görünüyorlardı. Kapıdan içeriye girdiğim anda içim ürperdi eski yapılar her mevsim soğuk olurlar, muazzam bir uğultu var insanların sesleri birbirlerine karışarak yankılanıyor ve kulak yoruyordu. Tam çıkış kapısına yaklaştığım esnada tren garını neredeyse komple şerit halinde kaplayan duyuru panosu gözüme takıldı büyükçe camları vardı, yönümü oraya çevirdim tam iki adım attım ve gördüm.

Yansımada o adamı gördüm göz göze geldik gözünde o acıyı tekrar gördüm o adamın ben olduğumu o anda anlamıştım, her şey netleşti kendimden kaçtığımı anladım. Daha doğrusu kaçamadığımı anladım, uzun süre gözlerimin içine baktım ve ne kadar zamandır kendime bakmadığımı fark ettim. Tekrardan tanışmam gerektiğini anladım...

 

 

                                                                                  İkinci Bölüm...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TREN GARI 5.BÖLÜM

                                                      TREN GARI             beşinci bölüm                                                   ...